|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
tadilat yapmak (bir yerde) |
remodel f.
|
|
I'm remodeling.
Ben tadilat yapıyorum.
More Sentences
|
2 |
Genel |
bulunmak (belirli bir yerde) |
occupy f.
|
|
The president occupied his position for ten consecutive years.
Başkan, on yıl üst üste mevkiinde bulunmuştur.
More Sentences
|
3 |
Genel |
kalmak (bir yerde) |
sit f.
|
|
This is genocide and Europe is sitting back, watching this genocide take place.
Bu bir soykırımdır ve Avrupa bu soykırımın gerçekleşmesine seyirci kalmaktadır.
More Sentences
|
4 |
Genel |
bol olmak (bir yerde) |
abound in f.
|
|
I hail from a country abounding in water and I also have my home in Amsterdam near water.
Suyun bol olduğu bir ülkeden geliyorum ve Amsterdam'da suya yakın bir evim var.
More Sentences
|
5 |
Genel |
bir yerde durmak |
stop somewhere f.
|
|
Let's stop somewhere to eat.
Bir yerde durup yemek yiyelim.
More Sentences
|
6 |
Genel |
(bir yerde) bulunmak |
be there f.
|
|
She introduced herself to the people who were there.
Orada bulunan insanlara kendini tanıttı.
More Sentences
|
7 |
Genel |
bir yerde tutmak |
keep f.
|
|
Keep your hands where I can see them.
Ellerini görebileceğim bir yerde tut.
More Sentences
|
|
8 |
Genel |
(bir yerde) yaşamak |
base f.
|
|
She is a costume designer based in New York.
New York'ta yaşayan bir kostüm tasarımcısıdır.
More Sentences
|
9 |
Genel |
(bir yerde) istenmek |
be welcome f.
|
|
Those who are unwilling to accept this are no longer welcome here.
Bunu kabul etmek istemeyenlerin artık burada yeri yoktur.
More Sentences
|
10 |
Genel |
(belirli bir yerde) yaygın |
endemic s.
|
|
The use of child soldiers and sexual assaults on Sri Lankan women is endemic.
Çocuk askerlerin kullanımı ve Sri Lankalı kadınlara yönelik cinsel saldırılar oldukça yaygındır.
More Sentences
|
11 |
Genel |
başka bir yerde |
else where zf.
|
|
This is somewhere else where we must help.
Burası yardım etmemiz gereken başka bir yer.
More Sentences
|
12 |
Genel |
civarında bir yerde |
somewhere around zf.
|
|
He lives somewhere around the park.
O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
More Sentences
|
13 |
Genel |
herhangi bir yerde |
anywhere zf.
|
|
Neither Members nor anyone else should smoke anywhere other than in the designated smoking areas.
Ne Üyeler ne de bir başkası belirlenmiş sigara içme alanları dışında herhangi bir yerde sigara içmemelidir.
More Sentences
|
14 |
Genel |
başka bir yerde |
anywhere else zf.
|
|
Have you ever wanted to live anywhere else?
Hiç başka bir yerde yaşamayı istedin mi?
More Sentences
|
15 |
Genel |
burada bir yerde |
here somewhere zf.
|
|
I'm sure I've seen it here somewhere.
Onu burada bir yerde gördüğüme eminim.
More Sentences
|
16 |
Genel |
herhangi bir yerde |
wherever zm.
|
|
They hold them in the forged passport section or wherever and they send them home.
Onları sahte pasaport bölümünde ya da herhangi bir yerde tutuyorlar ve evlerine gönderiyorlar.
More Sentences
|
Phrasals |
|
17 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) emekli olmak |
retire in (something or some place) f.
|
|
It will help millions of European old people to retire in the sun.
Bu, milyonlarca Avrupalı yaşlının güneş altında emekli olmasına yardımcı olacaktır.
More Sentences
|
18 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) saklamak |
store (something) in (something or some place) f.
|
|
In this case, the user must create a startup key to store in a USB flash drive.
Bu durumda, kullanıcı bir USB flash sürücüde saklamak için bir başlangıç anahtarı oluşturmalıdır.
More Sentences
|
19 |
Öbek Fiiller |
(bir yüzeyde ya da bir yerde) süzülmek |
glide across (something) f.
|
|
Tom watched the skaters glide across the ice.
Tom patencilerin buzda süzülüşünü izledi.
More Sentences
|
20 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yankılanmak |
resound through (something or some place) f.
|
|
Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall and resounds through every space.
Gürültü hiçbir sınıra saygı duymaz; gürültü her duvarı deler ve her alanda yankılanır.
More Sentences
|
21 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) yaşamak |
dwell on (something) f.
|
|
I try not to dwell on the past.
Geçmişte yaşamamaya çalışıyorum.
More Sentences
|
Common Usage |
|
22 |
Yaygın Kullanım |
(bir yerde) sakin |
occupant i.
|
|
23 |
Yaygın Kullanım |
bir yerde oturan/sakin |
resident i.
|
|
General |
|
24 |
Genel |
kendini rahat hisseden (bir yerde) |
at home in i.
|
|
25 |
Genel |
ikamet etme (bir yerde) |
abode i.
|
|
26 |
Genel |
rüzgar tarafından karın bir yerde yığın oluşturması |
snowdrift i.
|
|
27 |
Genel |
bir yerde oturan kimse |
calm i.
|
|
|
28 |
Genel |
oturan kimse (bir yerde) |
inhabitant i.
|
|
29 |
Genel |
ataları eski çağlardan beri belirli bir yerde yaşamış olanlar |
aborigines i.
|
|
30 |
Genel |
kalma (bir yerde) |
sojourn i.
|
|
31 |
Genel |
kiracı olma (bir yerde) |
tenancy i.
|
|
32 |
Genel |
çok uzun bir eteğin yerde sürünen kısmı |
train i.
|
|
33 |
Genel |
yolculuğu kesip bir yerde geçici olarak kalma |
stopover i.
|
|
34 |
Genel |
bekleme (uçak otobüs gemi veya trenle yolculuk ederken bir yerde) |
layover i.
|
|
35 |
Genel |
terkedilip sokakta veya başka bir yerde bulunan bebek |
foundling i.
|
|
36 |
Genel |
tibet'te bir yerde olduğu varsayılan hayali yeryüzü cenneti |
shangri la i.
|
|
37 |
Genel |
asayişi sağlama (karışıklıklara sahne olan bir yerde) |
pacification of i.
|
|
38 |
Genel |
bir yerde yerleşmişlik |
sedentariness i.
|
|
39 |
Genel |
beşi bir yerde |
five pieces of gold i.
|
|
40 |
Genel |
bir yerde oturan |
resident i.
|
|
41 |
Genel |
bir yerde yapılan oturma eylemi (protesto amacıyla) |
sit-in i.
|
|
42 |
Genel |
bir yerde oturan kimse |
habitant i.
|
|
43 |
Genel |
bir yerde oturan kimse |
occupant i.
|
|
44 |
Genel |
petrol bölgesi olarak bilinmeyen bir yerde petrol arayan |
wildcatter i.
|
|
45 |
Genel |
daha önce aranmamış bir yerde petrol/maden arayan |
wildcatter i.
|
|
46 |
Genel |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aery i.
|
|
47 |
Genel |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aerie i.
|
|
48 |
Genel |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
eyrie i.
|
|
49 |
Genel |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
eyry i.
|
|
50 |
Genel |
olunan zaman veya mekandan farklı bir zamanı ve mekanı işleyen bir eser karşısında anlatılan yerde veya zamanda olunmadığının bilinmesine rağmen okurun istemli bir şekilde kendisini orada ve o anda imiş gibi hissederek eseri anlamaya çalışması |
the willing suspension of disbelief i.
|
|
51 |
Genel |
(bir yerde veya zamanda) ölmüş olanların listesi |
necrology i.
|
|
52 |
Genel |
bir yerde geçici bir süre kalma |
tarry i.
|
|
53 |
Genel |
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımının yasaklanması |
cannibalization i.
|
|
54 |
Genel |
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımının yasaklanması |
cannibalisation i.
|
|
55 |
Genel |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aiery i.
|
|
56 |
Genel |
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturma |
reestablishment i.
|
|
57 |
Genel |
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturma |
re-establishment i.
|
|
58 |
Genel |
çiftin memleketinden ayrı bir yerde gerçekleştirdikleri düğün |
destination wedding i.
|
|
59 |
Genel |
belirli bir yerde doğmuş veya büyümüş olan kadın için o yerle bağlantılı olarak kullanılan ifade |
native daughter i.
|
|
60 |
Genel |
belirli bir yerde doğmuş veya büyümüş olan erkek için o yerle bağlantılı olarak kullanılan ifade |
native son i.
|
|
61 |
Genel |
bir yerde oturmayan kimse |
noninhabitant i.
|
|
62 |
Genel |
belirli bir yerde ikamet etmeme |
nonresidence i.
|
|
63 |
Genel |
bir yerde veya yuvada yaşayanlar |
nest i.
|
|
64 |
Genel |
bir yerde oturan kimse |
tenant i.
|
|
65 |
Genel |
sakin (bir yerde ikamet eden) |
inmate i.
|
|
66 |
Genel |
belirli bir yerde olma durumu |
ubeity i.
|
|
67 |
Genel |
belirli bir yerde olma |
ubication i.
|
|
|
68 |
Genel |
mizah amacıyla bir sözü ve ifadeyi yanlış yerde kullanma |
malaprop i.
|
|
69 |
Genel |
mizah amacıyla sıkılıkla bir sözü ve ifadeyi yanlış yerde kullanan kimse |
malapropist i.
|
|
70 |
Genel |
(bir yerde/bölgede) sakin |
liver i.
|
|
71 |
Genel |
bir yerde park halindeyken sabit bir konut olarak da kullanılabilen ve çeşitli hizmetleri sağlayabilen mobil ev |
manufactured home i.
|
|
72 |
Genel |
medeniyetten uzak bir yerde yaşayıp avcılık yaparak hayatta kalan ve genelde kaçak olan kimse |
marooner i.
|
|
73 |
Genel |
kıyıda veya gözden uzak bir yerde birkaç gün süren kısa bir yolculuk şeklindeki parti |
marooning party i.
|
|
74 |
Genel |
bir yerde olma |
whereabout i.
|
|
75 |
Genel |
belirli bir yerde olma durumu |
whereness i.
|
|
76 |
Genel |
(bir yerde) sakin |
residentiary i.
|
|
77 |
Genel |
bir yerde kalıp başka bir yerde yemek yiyen kimse |
mealer i.
|
|
78 |
Genel |
bir yerde ikamet eden kadın |
inhabitress i.
|
|
79 |
Genel |
kadın sakin (bir yerde ikamet eden) |
inhabitress i.
|
|
80 |
Genel |
yerde dikdörtgen oluşturan bir salon dansı adımı kombinasyonu |
box i.
|
|
81 |
Genel |
yerde dikdörtgen oluşturan bir salon dansı adımı kombinasyonu |
box step i.
|
|
82 |
Genel |
bir yerde yaşayan aile |
home i.
|
|
83 |
Genel |
kışı belirli bir yerde geçirme |
hyemation i.
|
|
84 |
Genel |
kamp alanı yada karavan parkı dışında bir yerde çadır kurma |
wild camping i.
|
|
85 |
Genel |
geçici olarak bir yerde kalan şey |
denizen i.
|
|
86 |
Genel |
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse |
denizen i.
|
|
87 |
Genel |
geçici süreliğine bir yerde kalan kimse |
denizen i.
|
|
88 |
Genel |
bir yerde kalma |
commoration i.
|
|
89 |
Genel |
bir yerde bulunma |
commoration i.
|
|
90 |
Genel |
bir yerde vizesinden uzun kalanları geri getirme görevi |
picket i.
|
|
91 |
Genel |
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenme |
lying in state i.
|
|
92 |
Genel |
bir yerde endemik olan şey |
inhabitant i.
|
|
93 |
Genel |
belirli bir yerde bulunan kimse |
inhabitant i.
|
|
94 |
Genel |
bir yerde yaşayan kimse |
inhabitor i.
|
|
95 |
Genel |
(bir yerde) ikamet etme |
conversation [obsolete] i.
|
|
96 |
Genel |
(bir yerde) yaşam sürdürme |
conversation [obsolete] i.
|
|
97 |
Genel |
bir yerde en yüksek statülü aile |
ff (first family) i.
|
|
98 |
Genel |
bir yerde geçici kalma |
peregrination [obsolete] i.
|
|
99 |
Genel |
(sulu veya çamurlu bir yerde yürürken çıkan) şlap sesi |
squash i.
|
|
100 |
Genel |
(sulu veya çamurlu bir yerde yürürken çıkan) vıç vıç sesi |
squash i.
|
|
101 |
Genel |
kollar dik şekilde yerde tutulurken bacakların toplanıp serbest bırakıldığı bir hareket |
squat thrust i.
|
|
102 |
Genel |
ellerin kollar düz bir şekilde yerde tutulduğu ve bacakların zıplayarak içe çekildiği bir hareket |
squat thrust i.
|
|
103 |
Genel |
bir yerde durma |
stand i.
|
|
104 |
Genel |
bir yerde kalma |
stand i.
|
|
105 |
Genel |
bir yerde bulunan kimse |
stander-by i.
|
|
106 |
Genel |
bir kimseyi her yerde kötülemek |
be always running somebody down f.
|
|
107 |
Genel |
toplamak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) |
pick up f.
|
|
108 |
Genel |
bir yerde sürekli kalmadan yaşamak |
drift f.
|
|
109 |
Genel |
yol yapmak (yol olmayan bir yerde) |
blaze a trail f.
|
|
110 |
Genel |
bir yerde durmak |
stop off in f.
|
|
111 |
Genel |
bulunmak (bir yerde) |
range f.
|
|
112 |
Genel |
birdenbire durmak (bir yerde) |
stop short at f.
|
|
113 |
Genel |
kalmak (bir yerde) |
tarry f.
|
|
114 |
Genel |
iskan etmek (bir yerde) |
locate f.
|
|
115 |
Genel |
çalışmaya devam etmek (bir yerde/bir işte) |
stay in f.
|
|
116 |
Genel |
mülkiyet hakkı olmak (bir yerde) |
have title to f.
|
|
117 |
Genel |
ayak izlerini (bir yerde) bırakmak |
track up f.
|
|
118 |
Genel |
bir yerde saplanıp kalmak |
get bogged down in f.
|
|
119 |
Genel |
bir yerde bir şeyi aramak veya merakını gidermek için etrafı karıştırmak |
poke about f.
|
|
120 |
Genel |
merkezi bir yerde olmak |
be centrally located f.
|
|
121 |
Genel |
çukurlar açmak (bir yerde) |
pit f.
|
|
122 |
Genel |
kapalı bir yerde tutmak |
coop up f.
|
|
123 |
Genel |
almak (daha aşağı bir yerde duran şeyleri) |
pick up f.
|
|
124 |
Genel |
bir yerde toplamak |
centralize f.
|
|
125 |
Genel |
bildiği bir yerde bulunmak |
be on familiar ground f.
|
|
126 |
Genel |
sürücü arabasını bir yerde durdurmak |
pull up at f.
|
|
127 |
Genel |
her yerde bir nutuk çekerek dolaşmak (oy toplamak/destek sağlamak için) |
stump f.
|
|
128 |
Genel |
bir yerde mola vermek |
stop over in f.
|
|
129 |
Genel |
tehlikeli görülen bir kimseyi belirli yerde oturtmak |
intern f.
|
|
130 |
Genel |
sıkışıp kalmak (bir yerde) |
stick with in f.
|
|
131 |
Genel |
kışı ılıman bir yerde geçirmek |
hibernate f.
|
|
132 |
Genel |
gezinmek (bir yerde) |
perambulate f.
|
|
133 |
Genel |
kışı bir yerde geçirmek |
winter in f.
|
|
134 |
Genel |
bir yerde durmak (mola vb) |
stop at f.
|
|
135 |
Genel |
bir kişiyi bir yerde, özellikle de bir adada tek başına bırakmak |
maroon f.
|
|
136 |
Genel |
rahat durmamak (bir yerde) |
wriggle f.
|
|
137 |
Genel |
kalmak (bir yerde) |
sojourn in f.
|
|
138 |
Genel |
eğitim görmek (bir yerde) |
study at f.
|
|
139 |
Genel |
bir yerde çakılı kalmak |
stick around f.
|
|
140 |
Genel |
bir yerde bulunmak |
be situated f.
|
|
141 |
Genel |
bulunmak (bir yerde) |
reside in f.
|
|
142 |
Genel |
yerinden etmek (önemli bir yerde olan birini) |
unseat f.
|
|
143 |
Genel |
bir yerde bir şeyi aramak veya merakını gidermek için etrafı karıştırmak |
poke around in f.
|
|
144 |
Genel |
bir yerde torpili olmak |
have an in f.
|
|
145 |
Genel |
bir yerde kalmak (su vb) |
stand f.
|
|
146 |
Genel |
durmak (bir yerde) |
stand f.
|
|
147 |
Genel |
durmak (bir yerde) |
position f.
|
|
148 |
Genel |
bir yerde durmak |
stop off f.
|
|
149 |
Genel |
yetişmek (bir yerde) |
range f.
|
|
150 |
Genel |
bulundurmak (bir yerde) |
stock f.
|
|
151 |
Genel |
kaldırmak (daha aşağı bir yerde duran birini/bir şeyi) |
pick up f.
|
|
152 |
Genel |
çok olmak (bir yerde) |
abound in f.
|
|
153 |
Genel |
bol olmak (bir yerde) |
abound with f.
|
|
154 |
Genel |
olmak (bir yerde) |
stand f.
|
|
155 |
Genel |
çok olmak (bir yerde) |
abound with f.
|
|
156 |
Genel |
(yol olmayan bir yerde) yol yapmak |
blaze a trail f.
|
|
157 |
Genel |
olay (bir yerde) geçmek |
take place f.
|
|
158 |
Genel |
olay (bir yerde) geçmek |
happen f.
|
|
159 |
Genel |
olay (bir yerde) geçmek |
come about f.
|
|
160 |
Genel |
olay (bir yerde) geçmek |
occur f.
|
|
161 |
Genel |
(bir yerde) bulunmamak |
absent from f.
|
|
162 |
Genel |
-in yeri (belirli bir yerde) olmak |
belong f.
|
|
163 |
Genel |
belirli bir yerde yerleşmek |
populate f.
|
|
164 |
Genel |
kapalı bir yerde oturmak |
stay indoor f.
|
|
165 |
Genel |
kapalı bir yerde durmak |
stay indoor f.
|
|
166 |
Genel |
bir yerde yaşamak |
dwell f.
|
|
167 |
Genel |
bir yerde oturmak |
dwell f.
|
|
168 |
Genel |
soluğu (bir yerde) almak |
get a place in no time flat f.
|
|
169 |
Genel |
bir yerde uyumak |
bed down some place f.
|
|
170 |
Genel |
bir yerde bir yıl geçirmek |
spend a year in somewhere f.
|
|
171 |
Genel |
(bir yolculuk vb) bir yerde bitmek |
end up at something f.
|
|
172 |
Genel |
bir yerde rahat etmek |
be comfortable in somewhere f.
|
|
173 |
Genel |
birini bir yerde tutsak tutmak |
entomb someone in something f.
|
|
174 |
Genel |
gecelemek için bir yerde durmak |
stop somewhere for the night f.
|
|
175 |
Genel |
bir yerde gecelemek |
stop somewhere for the night f.
|
|
176 |
Genel |
birilerini bir yerde toplamak |
gather someone into somewhere f.
|
|
177 |
Genel |
birilerini bir yerde toplamak |
gather someone in f.
|
|
178 |
Genel |
bir yerde durmak |
pull up somewhere f.
|
|
179 |
Genel |
bir yerde durmak |
haul up somewhere f.
|
|
180 |
Genel |
hayatının yarısını bir şeye/bir yerde harcamak |
spend half of one's life in something f.
|
|
181 |
Genel |
bir yerde (genellikle istemeyerek) çukurluk oluşturmak |
divot f.
|
|
182 |
Genel |
soluğu (bir yerde) almak |
get (somewhere) in no time flat f.
|
|
183 |
Genel |
bir yerde kullanmak |
find a use for something f.
|
|
184 |
Genel |
bir yerde toplamak |
centralise f.
|
|
185 |
Genel |
(bir yerde) bulunmak |
present oneself f.
|
|
186 |
Genel |
bir yerde yaşamaya alışmak |
get used to living in somewhere f.
|
|
187 |
Genel |
(evde/kapalı bir yerde) barındırmak |
tabernacle f.
|
|
188 |
Genel |
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımını yasaklamak |
cannibalize f.
|
|
189 |
Genel |
herhangi bir ekipmanın başka bir yerde kullanımını yasaklamak |
cannibalise f.
|
|
190 |
Genel |
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturmak |
reestablish f.
|
|
191 |
Genel |
farklı bir yerde/biçimde yeniden oluşturmak |
re-establish f.
|
|
192 |
Genel |
(bir yerde) mevcut olmak |
have place f.
|
|
193 |
Genel |
bir yerde bulunmak |
walk [obsolete] f.
|
|
194 |
Genel |
belirli bir yerde durmak |
land f.
|
|
195 |
Genel |
(bir yerde) kalmak |
bower [obsolete] f.
|
|
196 |
Genel |
(birinin bir yerde) bulunduğunu saklamak |
deny f.
|
|
197 |
Genel |
(bir yerde) kalmak |
loiter f.
|
|
198 |
Genel |
bir yerde vakit öldürmek |
loiter f.
|
|
199 |
Genel |
(belirli bir yerde) kışı geçirmek |
overwinter f.
|
|
200 |
Genel |
bir yerde görülmesi gereken yerleri gezdirmek |
cicerone f.
|
|
201 |
Genel |
(bir yerde) bulunmak |
cover f.
|
|
202 |
Genel |
(bir yerde) yaşamak |
cover f.
|
|
203 |
Genel |
(sıcak gaz) akımın olduğu bir yerde cereyan oluşması |
draw f.
|
|
204 |
Genel |
bir yerde zapt etmek |
pinfold f.
|
|
205 |
Genel |
bir yerde zapt etmek |
penfold f.
|
|
206 |
Genel |
gömülmeden önce halka açık bir yerde sergilenmek |
lie in state f.
|
|
207 |
Genel |
(bir yerde) mevcut olmak |
consist [obsolete] f.
|
|
208 |
Genel |
(bir yerde veya durumda) bırakmak |
continue f.
|
|
209 |
Genel |
(bir yerde veya durumda) tutmak |
continue f.
|
|
210 |
Genel |
kutsal bir yerde saklamak |
inshrine f.
|
|
211 |
Genel |
bir yerde ikamet etmek |
people f.
|
|
212 |
Genel |
belirli bir yerde veya bölgede kurmak |
plant f.
|
|
213 |
Genel |
(bir yerde) dolaşmak |
converse [obsolete] f.
|
|
214 |
Genel |
(bir yerde) yaşamak |
converse [obsolete] f.
|
|
215 |
Genel |
(bir yerde) ikamet etmek |
converse [obsolete] f.
|
|
216 |
Genel |
(kendini) bir yerde bulmak |
find f.
|
|
217 |
Genel |
(bir yerde) broşür dağıtmak |
flyer f.
|
|
218 |
Genel |
yüksek bir yerde bulunmak |
perch f.
|
|
219 |
Genel |
bir yerde uzak tutmak |
seclude [obsolete] f.
|
|
220 |
Genel |
bir yerde kabul görmek |
seize [obsolete] f.
|
|
221 |
Genel |
bir yerde tanınmak |
seize [obsolete] f.
|
|
222 |
Genel |
bir yerde olmak |
sit f.
|
|
223 |
Genel |
başka bir mineralin beklendiği yerde çıkmak |
proxy f.
|
|
224 |
Genel |
bir yerde mevcut göstermek |
put f.
|
|
225 |
Genel |
bir yerde imal edilen |
manufactured in s.
|
|
226 |
Genel |
bir yerde doğal olarak yetişen |
indigenous s.
|
|
227 |
Genel |
ataları çok eski çağlardan bu yana belirli bir yerde yaşamış olan |
aboriginal s.
|
|
228 |
Genel |
bir yerde doğal olarak bulunan |
indigenous s.
|
|
229 |
Genel |
bir yerde imal edilmiş |
manufactured in s.
|
|
230 |
Genel |
kutsal bir yerde saklanan |
enshrined s.
|
|
231 |
Genel |
(bir yerde) bulunmayan |
absentee s.
|
|
232 |
Genel |
bir yerde sınırlı süreyle çalışmakta olan |
on attachment [brit] s.
|
|
233 |
Genel |
kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde |
jerkwater s.
|
|
234 |
Genel |
engellemeyecek bir yerde |
out of one's way s.
|
|
235 |
Genel |
her zamankinden farklı bir yerde |
out of one's way [obsolete] s.
|
|
236 |
Genel |
tek bir yerde ikamet eden |
mansionary s.
|
|
237 |
Genel |
(bir yerde) genel merkezi olmak |
headquartered s.
|
|
238 |
Genel |
belirli bir yerde doğmuş olan |
homeborn s.
|
|
239 |
Genel |
bir yerde kalmaya meyilli olan |
locorestive s.
|
|
240 |
Genel |
(belirli bir şekilde veya yerde) üretilen |
-grown s.
|
|
241 |
Genel |
belirli bir kurumun sahip olmadığı bir yerde |
off-site s.
|
|
242 |
Genel |
çeşitli ürünü veya hizmeti tek bir yerde arz eden |
one-stop s.
|
|
243 |
Genel |
tek bir yerde bulunan çeşitli ürün veya hizmet ile ilişkili |
one-stop s.
|
|
244 |
Genel |
boyunun bir kısmı yerde olan |
semi-prostrate s.
|
|
245 |
Genel |
başka bir mineralin beklendiği yerde çıkan |
proxy s.
|
|
246 |
Genel |
uzak bir yerde belirli bir mesafede |
at a distance zf.
|
|
247 |
Genel |
her hangi bir yerde |
in nature zf.
|
|
248 |
Genel |
kolay görülecek bir yerde |
in the sun zf.
|
|
249 |
Genel |
her yerde hazır bulunan bir şekilde |
immanently zf.
|
|
250 |
Genel |
uzak bir yerde |
at a distance zf.
|
|
251 |
Genel |
(herhangi) bir yerde |
anywhere zf.
|
|
252 |
Genel |
başka bir yerde |
at someplace else zf.
|
|
253 |
Genel |
başka bir yerde |
at somewhere else zf.
|
|
254 |
Genel |
başka bir yerde |
in some other place zf.
|
|
255 |
Genel |
başka bir yerde |
in a different place zf.
|
|
256 |
Genel |
başka bir yerde |
in other place zf.
|
|
257 |
Genel |
başka bir yerde |
in a different location zf.
|
|
258 |
Genel |
belli bir yerde |
at some point zf.
|
|
259 |
Genel |
ücra bir yerde |
removedly zf.
|
|
260 |
Genel |
ıssız bir yerde |
removedly zf.
|
|
261 |
Genel |
uygun bir yerde |
away zf.
|
|
262 |
Genel |
belirli bir yerde |
up here zf.
|
|
263 |
Genel |
rastgele bir yerde |
here zf.
|
|
264 |
Genel |
bir şeyin yönlendirildiği yerde |
home zf.
|
|
265 |
Genel |
belirli bir yerde |
yonder zf.
|
|
266 |
Genel |
bariz bir şekilde garip olan bu yerde |
in this galley zf.
|
|
267 |
Genel |
daha özel bir yerde |
offline zf.
|
|
268 |
Genel |
daha özel bir yerde |
off-line zf.
|
|
269 |
Genel |
herhangi bir yerde |
owher [obsolete] zf.
|
|
270 |
Genel |
belirli bir yerde |
in zf.
|
|
271 |
Genel |
daha yüksek bir yerde |
in a higher place zf.
|
|
272 |
Genel |
kolay erişilebilir bir yerde |
conveniently zf.
|
|
273 |
Genel |
bir yerde doğal olarak bulunan |
indigenous to ed.
|
|
274 |
Genel |
doğal olarak bulunan (bir yerde) |
indigenous to ed.
|
|
275 |
Genel |
doğal olarak yetişen (bir yerde) |
indigenous to ed.
|
|
276 |
Genel |
(belirtilen) yerde silsile şeklinde anlamını veren bir son ek |
-ly snk.
|
|
277 |
Genel |
(belli bir yerde) hapis olan |
bound snk.
|
|
Phrasals |
|
278 |
Öbek Fiiller |
sonuna kadar bir yerde bulunmak |
see (anything) out f.
|
|
279 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) yaşamak |
hang out f.
|
|
280 |
Öbek Fiiller |
kısa süreliğine (bir yerde) durmak |
run by (some place) f.
|
|
281 |
Öbek Fiiller |
kısa süreliğine (bir yerde) durmak |
run by f.
|
|
282 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kapalı kalmak |
close in f.
|
|
283 |
Öbek Fiiller |
bir yerde toplanmak |
come forward f.
|
|
284 |
Öbek Fiiller |
geçici olarak (bir yerde) kalmak veya yaşamak |
camp out f.
|
|
285 |
Öbek Fiiller |
kısa bir süreliğine (bir yerde) kalmak veya yaşamak |
camp out f.
|
|
286 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) vakit öldürmek |
mooch about (somewhere) f.
|
|
287 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde tecrit etmek |
segregate someone into something f.
|
|
288 |
Öbek Fiiller |
bir yerde toplanmak |
concentrate at somewhere f.
|
|
289 |
Öbek Fiiller |
bir yerde/bir şeyin içinde (dergi/gazete) bir şey okumak |
read something in something f.
|
|
290 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kapanıp kalmak |
box up f.
|
|
291 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kışı geçirmek |
winter over (some place) f.
|
|
292 |
Öbek Fiiller |
bir yerde bir şeyi aramak veya merakını gidermek için etrafı karıştırmak |
poke about in f.
|
|
293 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kapanıp kalmak |
box in f.
|
|
294 |
Öbek Fiiller |
biri hakkında bir yerde (gazete/dergi) bir şey (haber vb) okumak |
read of someone or something (somewhere) f.
|
|
295 |
Öbek Fiiller |
bir yerde/bir yere toplamak |
gather someone in f.
|
|
296 |
Öbek Fiiller |
bir yerde duraklamak/durmak |
lay over in some place f.
|
|
297 |
Öbek Fiiller |
bir yerde/bir yere toplamak |
gather someone into something f.
|
|
298 |
Öbek Fiiller |
bir yerde sızıp kalmak |
crash out f.
|
|
299 |
Öbek Fiiller |
bir yerde boş boş zaman geçirmek |
poodle around (something) f.
|
|
300 |
Öbek Fiiller |
bir yerde olmak (varmak anlamında) |
appear at f.
|
|
301 |
Öbek Fiiller |
bir yerde çalışmak |
work at something f.
|
|
302 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kışlamak |
winter over (some place) f.
|
|
303 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde dikkatlice aramak |
scour something for someone f.
|
|
304 |
Öbek Fiiller |
görebileceği bir yerde tutmak |
keep in sight f.
|
|
305 |
Öbek Fiiller |
kışı bir yerde geçirmek |
winter over (some place) f.
|
|
306 |
Öbek Fiiller |
(kuzeyde/daha yüksek bir yerde) bir yeri ziyaret etmek |
drop up (some place) f.
|
|
307 |
Öbek Fiiller |
(su vb) (bir yerde) sızmak |
seep out (of something) f.
|
|
308 |
Öbek Fiiller |
kendini bir yerde bulmak |
fetch up f.
|
|
309 |
Öbek Fiiller |
sonu bir yerde bitmek |
fetch up f.
|
|
310 |
Öbek Fiiller |
bir şeyde/yerde asılı kalmak |
swing from something f.
|
|
311 |
Öbek Fiiller |
evden dışarıda, restoran, kafe gibi bir yerde yemek yemek |
eat out f.
|
|
312 |
Öbek Fiiller |
birini veya bir şeyi bir yerde unutmak |
leave someone or something at f.
|
|
313 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kamp kurmak |
pitch (something) at f.
|
|
314 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kamp yapmak |
pitch (something) at f.
|
|
315 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) çadır kurmak |
pitch (something) at f.
|
|
316 |
Öbek Fiiller |
(birini bir yerde) görevlendirmek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
317 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu söylemek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
318 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu belirlemek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
319 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu keşfetmek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
320 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu anlamak |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
321 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu göstermek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
322 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) olduğunu kanıtlamak |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
323 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) ispat etmek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
324 |
Öbek Fiiller |
(birinin veya bir şeyin bir yerde) ele vermek |
place (someone or something) at (some place) f.
|
|
325 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) ömür çürütmek |
rot away at (something) f.
|
|
326 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) çürüyüp gitmek |
rot away at (something) f.
|
|
327 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) hayatını boş boş geçirmek |
rot away at (something) f.
|
|
328 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kalmak |
stay at (something or some place) f.
|
|
329 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) durmak |
stay at (something or some place) f.
|
|
330 |
Öbek Fiiller |
geçici olarak (bir yerde) kalmak |
stay at (something or some place) f.
|
|
331 |
Öbek Fiiller |
geçici olarak (bir yerde) yaşamak |
stay at (something or some place) f.
|
|
332 |
Öbek Fiiller |
akıntıyla beraber bir yerde toplanmak |
drift back f.
|
|
333 |
Öbek Fiiller |
merkezi (bir yerde) olmak |
base in f.
|
|
334 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) üslenmek |
base in f.
|
|
335 |
Öbek Fiiller |
faaliyetini (bir yerde) yürütmek |
base in f.
|
|
336 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) tesis etmek |
base in f.
|
|
337 |
Öbek Fiiller |
merkezi (bir yerde) olmak |
base in f.
|
|
338 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) üslenmek |
base in f.
|
|
339 |
Öbek Fiiller |
faaliyetini (bir yerde) yürütmek |
base in f.
|
|
340 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) tesis etmek |
base in f.
|
|
341 |
Öbek Fiiller |
bir yerde tutulmak/muhafaza edilmek |
go in f.
|
|
342 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde iyi ağırlamak |
welcome someone into something f.
|
|
343 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde iyi ağırlamak |
welcome someone in f.
|
|
344 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) aylak aylak gezinmek |
knock about (somewhere) f.
|
|
345 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi yüksek bir yerde bırakmak |
leave something up f.
|
|
346 |
Öbek Fiiller |
içeride/bir yerde kilitli bırakmak |
lock in f.
|
|
347 |
Öbek Fiiller |
başka bir düzemden gelip bir yerde belirmek |
phase into (something) f.
|
|
348 |
Öbek Fiiller |
birine bir yerde/birinin yanında iş bulmak |
place someone with someone or something f.
|
|
349 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) dinlenmek |
rest in (something) f.
|
|
350 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) uzanıp dinlenmek/enerjisini toplamak |
rest in (something) f.
|
|
351 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yatıp dinlenmek/enerjisini toplamak |
rest in (something) f.
|
|
352 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) oturup dinlenmek/enerjisini toplamak |
rest in (something) f.
|
|
353 |
Öbek Fiiller |
bir yerde tutmak |
stick in f.
|
|
354 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) tutmak |
stick into (something) f.
|
|
355 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi bir yerde) mahsur bırakmak |
strand (someone or something) on (something) f.
|
|
356 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde mahsur bırakmak |
strand someone on something f.
|
|
357 |
Öbek Fiiller |
(birine bir şeyde/yerde) eşlik etmek |
take (one) through (something or some place) f.
|
|
358 |
Öbek Fiiller |
(birine bir şeyde/yerde) rehberlik etmek |
take (one) through (something or some place) f.
|
|
359 |
Öbek Fiiller |
(birini bir şeyde/yerde) gezdirmek |
take (one) through (something or some place) f.
|
|
360 |
Öbek Fiiller |
tekerlekli bir aracı bir yerde iterek yürütmek |
wheel around f.
|
|
361 |
Öbek Fiiller |
tekerlekli bir aracı bir yerde iterek gezdirmek |
wheel around f.
|
|
362 |
Öbek Fiiller |
sıkışık/kalabalık bir yerde kalmaya zorlamak |
stuff in f.
|
|
363 |
Öbek Fiiller |
(birini) sıkışık/kalabalık (bir yerde/şeyde) kalmaya zorlamak |
stuff into (something) f.
|
|
364 |
Öbek Fiiller |
(biriyle) birlikte bir yerde tutmak |
keep in with (someone) f.
|
|
365 |
Öbek Fiiller |
(birinin) yanında bir yerde tutmak |
keep in with (someone) f.
|
|
366 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) depolamak |
pack (something) into (something or some place) f.
|
|
367 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir yerde) okumak |
read (something) in (something) f.
|
|
368 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir yerde) servis etmek |
serve (something) in (some place) f.
|
|
369 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde bir yiyecek/içecek) servisi yapmak |
serve (something) in (some place) f.
|
|
370 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek |
serve (something) in (some place) f.
|
|
371 |
Öbek Fiiller |
kendini (bir şeyde/yerde) bulmak |
wind up in (something or some place) f.
|
|
372 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) inzivaya çekilmek |
retire into (something or some place) f.
|
|
373 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) dinlenmeye çekilmek |
retire into (something or some place) f.
|
|
374 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) gözden kaybolmak |
vanish into (something or some place) f.
|
|
375 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) kaybolmak |
vanish into (something or some place) f.
|
|
376 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yok olup gitmek |
vanish into (something or some place) f.
|
|
377 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) saplanıp kalmak |
wedge into (something) f.
|
|
378 |
Öbek Fiiller |
(birileriyle bir yerde/şeyde) bir nüfus yaratmak |
people (something or some place) with (someone) f.
|
|
379 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) kayıt almak (video, ses) |
record in (something) f.
|
|
380 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) kayıt yapmak (video, ses) |
record in (something) f.
|
|
381 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) çekmek (video, kayıt) |
record in (something) f.
|
|
382 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) çekim yapmak |
record in (something) f.
|
|
383 |
Öbek Fiiller |
bir bilgi (bir şeyde/yerde) yayılmak |
spread all over (something or some place) f.
|
|
384 |
Öbek Fiiller |
bir bilgi (bir şeyde/yerde) herkese yayılmak |
spread all over (something or some place) f.
|
|
385 |
Öbek Fiiller |
bir bilgiyi (bir şeyde/yerde) yaymak |
spread all over (something or some place) f.
|
|
386 |
Öbek Fiiller |
bir bilgiyi (bir şeyde/yerde) herkese yaymak |
spread all over (something or some place) f.
|
|
387 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yayılmak |
spread onto (something or some place) f.
|
|
388 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) depolamak |
store (something) in (something or some place) f.
|
|
389 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) stoklamak |
store (something) in (something or some place) f.
|
|
390 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) muhafaza etmek |
store (something) in (something or some place) f.
|
|
391 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyi bir şeyde/yerde) korumak |
store (something) in (something or some place) f.
|
|
392 |
Öbek Fiiller |
(bir yüzeyde ya da bir yerde) süzülmek |
glide across something f.
|
|
393 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) uzanmak |
loll about (some place) f.
|
|
394 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) yayılmak |
loll about (some place) f.
|
|
395 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) tembellik etmek |
loll about (some place) f.
|
|
396 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) meslek hayatına başlamak |
start out at (something or some place) f.
|
|
397 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) bir şeye başlamak |
start out at (something or some place) f.
|
|
398 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) bir şey yapmaya başlamak |
start out at (something or some place) f.
|
|
399 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) bir şeye giriş yapmak |
start out at (something or some place) f.
|
|
400 |
Öbek Fiiller |
kariyerine (bir şeyde/yerde) başlamak |
start out at (something or some place) f.
|
|
401 |
Öbek Fiiller |
bir yerde kalmak |
remain on f.
|
|
402 |
Öbek Fiiller |
bir yerde bulunmaya devam etmek |
remain on f.
|
|
403 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) başıboş dolaşmak |
stray onto (some place) f.
|
|
404 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) elini kolunu sallayarak dolaşmak |
stray onto (some place) f.
|
|
405 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kafasına göre dolaşmak |
stray onto (some place) f.
|
|
406 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) çınlamak |
resound through (something or some place) f.
|
|
407 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) baştan başa duyulmak/yankılanmak |
resound through (something or some place) f.
|
|
408 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) baştan başa kutlanmak |
resound through (something or some place) f.
|
|
409 |
Öbek Fiiller |
emekli olup başka bir yerde yaşamak |
retire to (something or some place) f.
|
|
410 |
Öbek Fiiller |
emekliliğini/emeklilik yıllarını başka bir yerde geçirmek |
retire to (something or some place) f.
|
|
411 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) inzivaya çekilmek |
retire to (something or some place) f.
|
|
412 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) dinlenmeye çekilmek |
retire to (something or some place) f.
|
|
413 |
Öbek Fiiller |
emekli olup başka bir yerde yaşamak |
retire to f.
|
|
414 |
Öbek Fiiller |
emekliliğini/emeklilik yıllarını başka bir yerde geçirmek |
retire to f.
|
|
415 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) ses getirmek |
resound throughout (something or some place) f.
|
|
416 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yankılanmak |
resound throughout (something or some place) f.
|
|
417 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) herkesin dilinde olmak |
resound throughout (something or some place) f.
|
|
418 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) ağızdan ağıza yayılmak/dolaşmak |
resound throughout (something or some place) f.
|
|
419 |
Öbek Fiiller |
kariyerine (bir şeyde/yerde) başlamak |
start off at (something or some place) f.
|
|
420 |
Öbek Fiiller |
bir takımda (bir şeyde/yerde) oynamaya başlamak |
start off at (something or some place) f.
|
|
421 |
Öbek Fiiller |
bir takımda (bir şeyde/yerde) oynatmaya başlamak |
start off at (something or some place) f.
|
|
422 |
Öbek Fiiller |
belli bir zamanda bir yerde olmak |
appear at f.
|
|
423 |
Öbek Fiiller |
bir yerde sahne almak |
appear at some place f.
|
|
424 |
Öbek Fiiller |
bir yerde sahneye çıkmak |
appear at some place f.
|
|
425 |
Öbek Fiiller |
bir yerde çıkmak |
appear at some place f.
|
|
426 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi bir yerde yasaklamak |
banish someone or something from some place f.
|
|
427 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yasaklamak |
banish from (something or some place) f.
|
|
428 |
Öbek Fiiller |
bir yerde yasaklamak |
banish from some place f.
|
|
429 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) yasaklamak |
bar from (something or some place) f.
|
|
430 |
Öbek Fiiller |
bir yerde yasaklamak |
bar from some place f.
|
|
431 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) durmak/demirlemek |
call at (some place) f.
|
|
432 |
Öbek Fiiller |
bir yerde son kez çalışmak |
bow out f.
|
|
433 |
Öbek Fiiller |
bir yerde uzun süre yaşamamak |
move around f.
|
|
434 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oturmak |
move in f.
|
|
435 |
Öbek Fiiller |
birilerini/bir şeyleri bir yerde/şeyde buluşturmak |
concentrate someone or something at something f.
|
|
436 |
Öbek Fiiller |
(bir yere/yerde) toplamak |
concentrate at (some place) f.
|
|
437 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) buluşturmak |
concentrate at (some place) f.
|
|
438 |
Öbek Fiiller |
(bir yere/yerde) toplanmak |
concentrate at (some place) f.
|
|
439 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) buluşturmak |
concentrate at (some place) f.
|
|
440 |
Öbek Fiiller |
birini/bir şeyi kapalı bir yerde tutmak |
coop someone or something up f.
|
|
441 |
Öbek Fiiller |
bir yerde izdiham yaratmak |
crowd in some place f.
|
|
442 |
Öbek Fiiller |
bir yerde izdiham yaratmak |
crowd into some place f.
|
|
443 |
Öbek Fiiller |
bir yerde izdiham yaratmak |
crowd in some place f.
|
|
444 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/yerde) izdiham yaratmak |
crowd into (something or some place) f.
|
|
445 |
Öbek Fiiller |
bir yerde sağa sola koşmak |
dash across something f.
|
|
446 |
Öbek Fiiller |
bir yerde hızla oradan oraya koşmak |
dash across something f.
|
|
447 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya sıçramak |
dash across something f.
|
|
448 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya atlamak |
dash across something f.
|
|
449 |
Öbek Fiiller |
bir yerde bir yandan bir yana zıplamak |
dash across something f.
|
|
450 |
Öbek Fiiller |
bir yerde bir oraya bir buraya gidip gelmek |
dash across something f.
|
|
451 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde arabayla gezdirmek |
drive someone around something f.
|
|
452 |
Öbek Fiiller |
birini araçla bir yerde dolaştırmak |
drive someone around something f.
|
|
453 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) yaşamak |
dwell upon (something) f.
|
|
454 |
Öbek Fiiller |
bir yerde bitmek |
end up at f.
|
|
455 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) bitmek |
end up at (some place) f.
|
|
456 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) sona ermek |
end up at (some place) f.
|
|
457 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde düşünmek/hayal etmek |
feature someone in something f.
|
|
458 |
Öbek Fiiller |
(belirli bir yerde) yaşamak |
lodge in f.
|
|
459 |
Öbek Fiiller |
bir yerde balıkların kökünü kurutmak |
fish out f.
|
|
460 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya koşturmak |
flutter about something f.
|
|
461 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya hareket etmek |
flutter about something f.
|
|
462 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya koşturmak |
flutter around something f.
|
|
463 |
Öbek Fiiller |
bir yerde oradan oraya hareket etmek |
flutter around something f.
|
|
464 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) oradan oraya koşturmak |
flutter around (something) f.
|
|
465 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) oradan oraya hareket etmek |
flutter around (something) f.
|
|
466 |
Öbek Fiiller |
(özellikle geçici olarak) bir yerde yaşamaya gitmek |
go into f.
|
|
467 |
Öbek Fiiller |
bir yerde/yere toplamak |
gather in f.
|
|
468 |
Öbek Fiiller |
birine bir şeyde/bir yerde rehberlik etmek |
guide someone around something f.
|
|
469 |
Öbek Fiiller |
bir şeyi bir şeyde/yerde biriktirmek |
heap something with something f.
|
|
470 |
Öbek Fiiller |
(birinin bir yerde/şeyde) sağlam yer edinmesine yardım etmek |
help (someone) get a foothold in (something) f.
|
|
471 |
Öbek Fiiller |
birini bir yerde toprağa vermek |
inter someone in something f.
|
|
472 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) toprağa vermek |
inter in (something) f.
|
|
473 |
Öbek Fiiller |
bir yerde/evde kalmak |
keep inside f.
|
|
474 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) durmamak |
keep out (of something) f.
|
|
475 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kalmak |
keep to (something) f.
|
|
476 |
Öbek Fiiller |
kendini (bir yerde) bulmak |
land up (some place) f.
|
|
477 |
Öbek Fiiller |
sonu (bir yerde) bitmek |
land up (some place) f.
|
|
478 |
Öbek Fiiller |
kendini (bir yerde) bulmak |
land up at (some place) f.
|
|
479 |
Öbek Fiiller |
sonu (bir yerde) bitmek |
land up at (some place) f.
|
|
480 |
Öbek Fiiller |
kendini (bir yerde/bir durumun içinde) bulmak |
land up in (something) f.
|
|
481 |
Öbek Fiiller |
sonu (bir yerde/bir durumda) bitmek |
land up in (something) f.
|
|
482 |
Öbek Fiiller |
kendini bir şekilde/bir yerde bulmak |
land up somehow or somewhere f.
|
|
483 |
Öbek Fiiller |
sonu bir durumda/bir yerde bitmek |
land up somehow or somewhere f.
|
|
484 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde/bir yerin veya bir şeyin içerisinde) sıraya girmek/dizilmek |
line up in f.
|
|
485 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde/bir yerin veya bir şeyin içerisinde) sıraya sokmak/dizmek |
line up in f.
|
|
486 |
Öbek Fiiller |
bir yerde aramak |
look around (in) some place f.
|
|
487 |
Öbek Fiiller |
bir yerde etrafa bakınmak |
look around (in) some place f.
|
|
488 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) üzüntülü üzüntülü dolanmak |
mope about (somewhere) [uk] f.
|
|
489 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) canı sıkkın bir şekilde vakit öldürmek |
mope about (somewhere) [uk] f.
|
|
490 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) üzgün bir şekilde vakit geçirmek |
mope about (somewhere) [uk] f.
|
|
491 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) mutsuz mutsuz dolanmak |
mope about (somewhere) [uk] f.
|
|
492 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) keyifsizce dolanmak |
mope about (somewhere) [uk] f.
|
|
493 |
Öbek Fiiller |
(biriyle/bir grupla/bir şirketle) aynı yerde yaşamaya/çalışmaya başlamak |
move in with (someone or something) f.
|
|
494 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/bir yerde) yukarı çıkmak |
move up through (something or some place) f.
|
|
495 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/bir yerde) seviyesi yükselmek |
move up through (something or some place) f.
|
|
496 |
Öbek Fiiller |
(bir şeyde/bir yerde) terfi etmek |
move up through (something or some place) f.
|
|
497 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) çalışmak |
operate from (some place) f.
|
|
498 |
Öbek Fiiller |
işlerini (bir yerde/bir yerden) yürütmek |
operate from (some place) f.
|
|
499 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) geçici olarak kalmak |
pad down (somewhere) f.
|
|
500 |
Öbek Fiiller |
(bir yerde) kıvrılıp yatmak |
pad down (somewhere) f.
|
|